Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile!
Son iki yazımın konusu şiirde Üstad addettiklerim Necip Fazıl Kısakürek ve Yunus Emre'nin bazı şiirlerinden yola çıkarak görüş ve düşüncelerimi açıklamaktan...
Son iki yazımın konusu şiirde Üstad addettiklerim Necip Fazıl Kısakürek ve Yunus Emre'nin bazı şiirlerinden yola çıkarak görüş ve düşüncelerimi açıklamaktan ibarettir. Şiirde 4 Üstadım var. Mehmet Akif Ersoy ve Hazreti Mevlana da diğer iki üstadımdır. Allah cümlesinden razı olsun.
Bu yazıda Üstadım Mehmet Akif'in bir şiiri ile yine düşüncele ve görüşlerimi açıklayacağım, inşallah.
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile.
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir.
Bir dertli, bir mahzun ve bir gariban Şair Mehmet Akif Ersoy böyle seslenir.
Dertlidir, çünkü derdi İslam’ın tekrar Asrı Saadette olduğu gibi yaşanması ve hakim bir sistem olarak uygulanmasıdır.
Mahzundur, çünkü Müslümanlar ölü gibidir. Halbuki İslam ilk günkü gibi taze ve canlıdır. İslam ile Müslümanlar birbirine nasıl bu kadar taban tabana zıt olabilirler? İşte bundan dolayı mahzundur, hüzünlüdür Mehmet Akif.
Garibandır, çünkü kalabalıklar içinde yalnızdır, tek başınadır ve milyonlarca kişi kendisini anlamamaktadır.
Mehmet Akif Ersoy yaşadığı çağda nasıl dertli, mahzun ve gariban ise bu Ahmet Sandal da dertli, mahzun ve garibandır. Akıl dini ve ilime en üstün değer veren İslam Dini’nin müntesipleri akıl ve ilimden nasıl bu kadar kopuk ve uzak olabilirler? Akıl almıyor.
Akıl almıyor ve gönül hüzün ile doluyor. Hüznümüzü mısralara döküyoruz.
Akıl ve ilimden kopuk ve uzak olan toplumları bekleyen akıbet rastgele, sağa sola sürükleniştir. Bu sürükleniş bize hüzün ve keder veriyor.
Üstadım Mehmet Akif Ersoy da, bu toplumun çöküşünü ve insanlarımızın selde sürüklenen kütükler gibi boş yere akıp da gitmesini Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında gözlemleyerek derdini, mahzuniyetini, yalnızlığını ve garibanlığını mısralara dökmüştür.
Çünkü o yıllarda tek çare odur. Bu minvalde neler, neler yazmıştır Mehmet Akif Ersoy Üstadımız.
İşte bir sesleniş daha:
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'Davransana... Eller de senin, baş da senindir!His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Üstadımız toplumun bozulmasını ve Batı özentiliği içinde özünden koparılmasını bizzat müşahede ederek hüzün içinde böyle seslenmiştir.
Batı’nın yalnız ilmi ve teknolojisi alınması gerekirken Batı’nın ahlaksız, menfaatçi, maddiyatçı ve bohem (ahireti düşünmeden yaşayan) hayatının bu Millete dayanılmasına karşıdır Mehmet Akif.
Bu ahvalde şöyle seslenir:
"Alınız ilmini garbın alınız san´atını;Veriniz hem de mesainize son süratini.Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;Çünkü milliyeti yok san´atın ilmin; yalnız."
Ancak bu kadarının, yani ilim ve sanat (teknoloji) alınması gereklidir. Bunun dışında Batı’nın adetleri ve giyim kuşamları ile kültürleri de alınırsa bu cehalettir, felakettir.
Bir sinsi ve necis, pis el, uğursuz ve şeytani el toplumu baştan sona bozdu.
Üstadımız seslenişini sürdürür.
Eyvah bu zilletlere sensin yine illet,Ey derd-i cehalet sana düşmekle bu millet,Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldı, ne nâmûs,Ey sine-i İslâm´a çöken kapkara kâbûs.Ey hasm-ı hakiki seni öldürmeli evvel.
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
İşte o el bizi bizden aldı ve götürdü. Tanınmaz bir hale getirdi. Biz böyle değildik.
“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz Dünya’ya milliyyet nedir öğretmişiz!
Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin.”
Evet Üstadımız mahzun, garip ve dertli bir şekilde bu mısraları da haykırır.
Dünya’ya nizam veren ve insanlık öğreten bir Millet, kendisi Müslümanlıktan fersah fersah uzaktır artık. Bu ahvalde bırakın İslam’ı tebliğ ve temsil etmeyi, kendisi insanlığını bulsun önce.
Toplumda menfaat yaygın, hasbi ve samimi dostluklar yok, herkes birbirine düşman gibi bakıyor, para tek geçer akçe olmuş, Batı’lılara özene özene batıyoruz, adeta hayvani bir haldeyiz, altta kalanın canı çıksın anlayışı yaygın, vahşi bir düzene düştük. Maalesef toplum ve bu sistem bizi ejderha gibi yuttu ve silindir gibi ezdi. Gençlerimizin bir kısmı ya boşlukta, ya uyuşturucu ve başka kötü alışkanlıklar batağında. Herkes dağılan bir tesbihin taneleri gibi boşlukta ve dayanışma ile yardımlaşmadan uzak halde. Bireyselleşme ve kabuğuna çekilme had safhada. “Gemisini kurtaran kaptan” sözü bu dönemin en belirleyici kuralı olmuş.
Bu toplum aynen Cahiliye Dönemi’ni yaşıyor. Cahiliye Dönemi’ni bilmeyenler olabilir. Sevgili Peygamberimizin Efendimizin (asm) Dünya’ya geldiği yıllar ve İslam Devleti’ni kurmadan önceki yıllar Cahiliye Dönemi’dir.
Üstadımız Mehmet Akif Ersoy o dönemi de bir şiirinde şöyle anlatır.
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Ben Üstadımız Mehmet Akif Ersoy’un döneminde yaşamadığım ve daha zor dönemde yaşadığımız için Cahiliye Dönemi ile günümüzü aynı gördüm.
İşte bundan dolayı daha dertliyim, daha hüzünlüyüm ve daha yalnızım.
Derdimiz şiir yazmak da değil. Şiir benim gözyaşlarım sayılsın. Sanattan da anlamam, anlattıklarım birer çağrı ve mesaj sayılsın. Bir acizin seslenişi sayılsın.
Aynen Üstadım gibi.
Bakın Üstadım Mehmet Akif Ersoy nasıl seslenmiş:
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım.
Şi’r için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Durum bu.
Bırakın Müslümanlığı, insanlıktan çıkmış bir toplum görünümünde olan bir ahvalde biz de derdimizi, hüznümüzü ve yalnızlığımızı böyle şiirlerle anlatıyoruz.
Not: Bu toplumda insanlar var. Bu toplumda Müslümanlar var. Onlar sözümden alınmasın. Sözüm meclisten dışarı.
Bu Not’tan sonra şu dörtlük ile yazımı noktalıyorum. Dörtlük şahsıma aittir. Yazımda Üstadım şiirlerine yer verdikten sonra son dörtlük şahsıma ait olsun istedim.
Haydi hayırlısı.
Heyhat! Toplum, toplum olmaktan çoktan çıktı.
Ar, ahlak kalmadı, bu toplumu kimler yıktı?
Halbuki bu Millet İslam’a hep sadıktı.
Tarihimiz, bu günlerden daha aydınlıktı.