Kamu yönetiminde ahbap-çavuş durumları

Ahbap çavuş ilişkisinin Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğündeki tanımı şudur: “Karşılıklı çıkarlar gözeterek kurulan yakın ilişki.” TDK Sözlüğündeki tanım böyle...

Ahbap çavuş ilişkisinin Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğündeki tanımı şudur: “Karşılıklı çıkarlar gözeterek kurulan yakın ilişki.” TDK Sözlüğündeki tanım böyle olsa da “ahbap çavuş ilişkisinin esasta ne anlama geldiğini” çok insan bilir.

Ahbap çavuş ilişkisi her şeyden önce, geçicidir, uzun vadeli değildir. Ve iki ya da daha fazla kişinin birbirlerini korumaya/kollamaya yönelik çabalarının genel ismidir.

Ahbap-çavuş ilişkisinde, gerçekte dostluk da yoktur, arkadaşlık da yoktur. Yalnızca menfaat ve beklenti vardır.

Ahbap-çavuş ilişkilerinin süresin belirleyen menfaattir. Menfaat bittiğinde dostluk da biter ve sırf menfaat için bir araya gelenler sıvışıp da ortadan kaybolur.

Dilimizde bu durumu ifade eden bir tabir daha var. Hemen hatırladınız sanırım. “Öküz öldü, ortaklık bozuldu.”

Ahbap-çavuş ilişkilerinde de “öküz ölürse”, yani menfaat ortadan kalkarsa, dostluk ve arkadaşlık da biter.

Bu yazıdaki maksadıma gelelim şimdi.

Bu yazıyı iş olsun diye yazmıyorum.

Günümüzde yaygın bir alanda yer bulan ahbap-çavuş ilişkilerine dikkat çekmek için bu yazıyı kaleme aldım. Kamuda yönetiminde ahbap-çavuş ilişkileri Ülkenin huzurunu bozan ve gelişmesine önleyen bir tehdittir.

Dünyanın hangi Ülkesinde olursa olsun ve hangi yönetimde sergilenirse sergilensin, bir yerde ahbab-çavuş ilişkileri varsa orada yalakalık, orada ahlaksızlık söz konusudur, orada yozlaşma söz konusudur. Yalakalık, ahlaksızlık ve yozlaşmanın olduğu yerde, peşinden yolsuzluk meydana gelir. Yolsuzluk da toplumun genelinin yoksulluğuna, ancak, krema tabakası denilen kesimin haksız bir biçimde zenginliğine neden olur.

Maalesef, şunu net belirteyim ahbap-çavuş durumları en çok da “Siyasetçi-Bürokrasi-İş Adamı” arasında yaşanmaktadır.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Siyasetçi-Bürokrasi-İş Adamı” arasındaki ilişikler neden yalakalık temelinde olsun? Hiç mi Ülkesini seven “Siyasetçi-Bürokrasi-İş Adamı” yok mu? Olmaz olur mu? Birçoğunun Ülkesini seven ve çalışkan, hasbi ve samimi olduklarına da inanıyorum.

Ancak, sistem bozuk ve ortam kötü olduğunda, “Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” ne yapabilir ki? Onlar da düzene, sisteme uymak zorunda kalacaktır.

Sistem, menfaatçiliği, “gemisini kurtaran kaptan” anlayışını öne çıkarmışsa, herkes vaziyetten nemalanmak peşinde ise, “Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” ne yapsın? Onlar da “bal tutan parmağını yalar” sakat mantığına boyun eğeceklerdir.

Bu durum nice vakittir böyledir. Sorun çok eskilere dayanan bir temele sahiptir. 100 yıldan fazla süren bir temelinin olduğunu düşünüyorum. Tüm Dünya’da da (özellikle de az gelişmiş ve demokrasiyle yönetilmeyen Ülkelerde) geçerli bir sorun olarak orta yerde durmaktadır.

Yıllardan beri muhtelif yer ve zamanlarda “etik değerleri, kamu görevlileri ahlaki davranış ilke ve kurallarını, adaletli yönetimin önemini ve ehil idarecilerin gerekliliğini” anlatıyorum. Ancak, bir adım mesafe alamadığımızı da üzülerek müşahede ediyorum. Çünkü, teori ile pratik çok farklı. Herkes seminerlerimi dinlerken “ooo, çok güzel, bunlar çok önemli noktalar” diyor, ancak iş uygulamaya gelince, herkes gerçeklerle karşı karşıya kalıyor. Maalesef, bizler anlattığımızla kalıyoruz.

Sistem değişmeden, ahbap-çavuş ilişkileri asla değişmez.

“Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” herkes kendine yontar. Siyasetçi bürokratı, bürokrat siyasetçiyi, iş adamı da her ikisini kullanmaya kalkar. Sonunda “al gülüm-ver gülüm” durumları yaşanır.

Halbuki sistem düzgün olsa, siyasetçi doğru ve gerçekçi yasal alt yapıyı kursa, bürokrat yasallık temelinde dürüst çalışsa, işadamı da kimseden bir ayrıcalık beklemeden ekonomik, verimli ve etkili çalışmalar için kararlı duruş sergilese, yani açıkçası, hiç kimse ahbap-çavuş ilişkisine girmese, kimse “köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” ikiyüzlülüğüne düşmese, her şey daha harika, her şey daha güzel ve her şey daha düzgün olur.

Gel gör ki “Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” üçlüsü menfaat birlikteliği kurdukları vakit bu geçici bir dostluk oluyor, bu görüntüde dostluk oluyor.

Toplumun aynası olan “Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” arasındaki ahbap-çavuş ilişkileri maalesef toplumun geneline de kötü bir model oluyor.

“Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı” arasındaki ahbap-çavuş ilişikleri yanında bir de özellikle kamu sektöründe (belki de özel sektörde de aynı husus geçerlidir) atamalarda da ahbap-çavuş durumları sözkonusudur.

Maalesef, “bildik-tanıdıklarından, üst düzey yöneticilerin işlerine yarayacaklardan” seçilerek yükselme ve atama anlayışı birçok Ülkede geçerlidir. Ahbab-çavuş ilişkileri ile bir makama gelenler ne kanun, ne nizam, ne ahlaki, ne de vicdan dinlerler. Yalnızca kendilerini o makama getirenlerin iradesini dinlerler. Dinlemek ne kelime o iradeye adeta ram olmuşlardır, maalesef.

Sorunu yukarıda kısaca özetledik. Peki çözüm nedir? Bu ahbap-çavuş ilişkilerini nasıl kırabiliriz?

Hemen cevaplayayım. Her yerde belirttiğim çözüm formülünü burada da belirteyim.

Adalet, Liyakat ve Bilgi temelinde bir sistem kurulmalıdır. Kamuda yüksek görevlere atanmada, yönetici belirlemede, kesinlikle bir yerden torpil ve bir yerden güç almadan, herkes kendi kabiliyetine göre yükseltilmelidir. Sınav yapılarak mı atamalar sağlanacak, özel eğitimden geçirilerek, Osmanlı’daki Enderun Mektebi örneğinde olduğu gibi, Devlet içerisinden özel yetiştirmeyle mi atamalar gerçekleştirilecek? Onu sistem kurucuları ayrıntılı bir şekilde belirlemelidir. Çözüm budur.

Sonuçta şu gerçeğe ulaşıyoruz. Gerçekçi ve sağlam bir sistem kurmadan, kimse öyle Etik Kurullarından, etik eğitimlerinden bir umut beklemesin. Ahbab-çavuş ilişkilerini önlemediğiniz müddetçe, (daha doğrusu yalakalığı önlemediğiniz müddetçe) ve Kamu’da yükselmeleri ehliyet ve liyakate bağlamadığınız ve adil bir şekilde yükselmeleri sağlamadığınız sürece, ne yolsuzluğun, ne de usulsüzlüğün önüne geçebilirsiniz. Bir kamu görevlisi hakkaniyet içinde bileğinin gücüyle bir göreve gelirse, (kimseye boyun eğmez) hukuk içerisinde görevini yapar. Ancak, ahbab-çavuş ilişkisi içerisinde yükselttirilirse, birilerine “yalakalık yapmak ihtiyacı duyar.” İşte baş belası budur. Dünya’da ne bela ve ne sıkıntı geliyorsa bu yalakalardan ve bu yalakalıktan geliyor.

Dilerim tüm Dünya’da insanlar, yönetimde ahlak, adalet ile ehliyet ve liyakatin geçerli olduğu günleri görür. İnşaallah.

SON DAKİKA HABERLERİ

Ahmet Sandal Diğer Yazıları