İnsan ve Yâd-ı cemil
Bir insan bu Dünya’da “yâd-ı cemil” için çalışmalıdır. Ne mal mülk, ne makam mevki, ne şan şöhret önemli değil. Tek bir hedef için çalışmalıdır insan. O hedef...
Bir insan bu Dünya’da “yâd-ı cemil” için çalışmalıdır. Ne mal mülk, ne makam mevki, ne şan şöhret önemli değil. Tek bir hedef için çalışmalıdır insan. O hedef “yâd-ı cemil” olmalıdır.
Bu yazıda geçen yâd-ı cemil nedir? Tabi bizi özümüzden kopardılar. Bizi kökümüzden kopardılar. Bu nedenle yâd-ı cemil kavramını açıklamam gerek.
Yâd-ı cemil, “Bir insanın vefatından sonra güzel bir şekilde anılmasıdır.” Allah bizlere de nasip etsin bu yâd-ı cemil’i. Amin.
Öldükten sonra güzel anılarla hatırlanmak, sinelerde yâd-ı cemil olmak ne kadar güzel, ne kadar hoş bir durum. İşte bu düşüncelerle bu yazıyı kaleme aldım.
Her doğan bir gün ölecektir. Her gelen bir gün gidecektir. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Bu açık gerçek Kur’ân-ı Kerim’de birkaç yerde zikredilmektedir. Evet, ölüm Allah’ın emridir. Bu değişmez bir kuraldır. O halde ölümü ve sonrasını düşünmemiz gerekmiyor mu? Evet, ölümden sonra bizi ne bekliyor? Bunu düşündüğümüz gibi, “öldükten sonra bu Dünya’da nasıl hatırlanacağız? Ardımızda nasıl bir iz bırakacağız?” Bunları da uzun uzun tefekkür etmemiz gerekmiyor mu?
Bir kimsenin vefat edip gittikten sonra, çok güzel ve çok sitayişle anılmasından daha mutluluk verici ne olabilir ki? İşte buna gıpta ediyorum. Yâd-ı cemil için dua ediyorum. Tek bir dua ve niyazım var. Tek bir hedefim var: Dünya’da iman, ibadet, şeref ve izzet ile yaşamak ve öldükten sonra yâd-ı cemil ile anılmak. İnşallah olur. Ne mal mülk, ne makam mevki, ne şan şöhret umurumda değil. Tek umurumda olan yâd-ı cemil.
Yâd-ı cemil, Kur’ân-ı Kerim’de belirtilmektedir. Bu yönünü düşündüğümüzde daha da heyecan verici bir durum bu. Hz. İbrahim’in (as) bir duâsında “yad-ı cemil” dileği vardır. Hz. İbrahim (as) vefatından sonra güzellikle, iyilikle ve doğrulukla anılmayı diliyor. Dört Azîm Peygamber’den birisi olan Hz. İbrahim (as), Rabbimize (cc) şöyle dua etmektedir: “Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat. Sonra gelecekler içinde beni iyilikle-güzellikle anılanlardan eyle! Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle.” (Şuara Suresi: 83-86)
Yad-ı cemil ile anılmak! Öldükten sonra iyilikle, güzellikle ve doğrulukla yâd edilmek! Bundan daha büyük bahtiyarlık olamaz. Peygamberler, sahabeler, şehidler, sıddıklar, evliyalar, salihler işte bu bahtiyarlığa eren kullardır. Bu kullar temiz sinelerde birer yâd-ı cemildirler. Bize de nasip olur mu acep temiz sinelerde bir yad-ı cemil olarak kalmak?
Çoğu zaman düşünmüşümdür ve bu düşüncemi burada izhar etmekte bir mahzur yok. Kimseye bir rahatsızlık vermeden bu dünyadan sessiz-sedasız gitmeyi o kadar arzuluyorum ki. Yaşarken bunu sağlıyor muyum, bilemem. Hedefimi şu misalle daha açık bir şekilde anlatabilirim: Bir eve misafir gelen birisinin, sabaha karşı o evden ayrılmak ve başka sefere çıkmak zorunluluğundan dolayı, evde o vakitte uyuyanlara hiçbir hoşnutsuzluk vermemek ve onları rahatsız etmemek için parmaklarının ucuna basarak yavaşça o yerden ayrılması gibi, bu Dünya’dan sessiz-sedasız ayrılmak istiyorum. İşte benim maksadım bu.
Ah, bu dünyadan böyle gitsem ve ah böyle bir gitsem ve “temiz sinelerde güzel bir anı (yad-ı cemil) bırakıp gitsem!”
Esasında her Müslüman bunu dilemelidir, öyle değil mi? Ancak, bunu “sözde değil, özde dilemeliyiz.” Bunu özde dileyen her Müslüman’ın birinci görevi, peygamberler, sahabeler, şehidler, sıddıklar, evliyalar, salihlerin yolunda gitmektir. Bunu özde dileyen her Müslüman İlâ-yı Kelimetullah doğrultusunda hareket etmelidir. Bunu özde dileyen her Müslüman hırstan uzak yaşamalıdır. Bunu özde dileyen her Müslüman takva üzere yaşamalıdır. Bunu özde dileyen insan haktan ve sabırdan ayrılmamalıdır. Vesselâm.
Serde şairlik var. Yine şiirle aranızdan ayrılıyorum.
NE KALIR?
Ömür dediğin, bir gün biter.
Hayatın ne yazı, ne kışı kalır.
Her kul fani, bir gün gider.
Ardından bakışı kalır.
Ölüm, insanın yazısı, kader.
Ruhlarda izi, nakışı kalır.
Ayrılıktır esas büyük keder.
Vuslata kadar yakışı kalır.
Kendine gel, ömrü etme heder.
Ne övüncü, ne alkışı kalır.
İnsan en sonunda şunu fark eder.
"Şimşekten geriye çakışı kalır.
Nefsin tuzağı, çelme takışı kalır."
Sandali seslenir ve şöyle der:
"Şimşekten geriye çakışı kalır.
Bu Garibin sevgisi, aşkı kalır."