Ey insan! Tanı kendini!
“İnsanın en az tanıdığı kendisidir” desem, sanırım yanlış bir söz söylemiş olmam.Adam uzay hakkında bilgi sahibi. Uzaydaki gezegenleri, yıldızları, güneş...
“İnsanın en az tanıdığı kendisidir” desem, sanırım yanlış bir söz söylemiş olmam.
Adam uzay hakkında bilgi sahibi. Uzaydaki gezegenleri, yıldızları, güneş sistemini, bu sistemdeki gezegenleri tek tek biliyor. Hatta uzayda güneş sisteminden ötedeki diğer gezegenleri de biliyor. Ancak kendisini bilmiyor.
Adam, Güneş sistemindeki gezegenleri, “Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jupiter, Satürn, Üranüs, Neptün ve Plüton” diye sayar. “İç gezegenler ve dış gezegenler” diye ayırır ve “büyük ve küçük” diye sınıflandırır ve “uyduları olan gezegenler, uyduları olmayan gezegenler” diye ayrıca tasnif eder, büyüklüklerini ve uzaklıklarını ezbere bilir de kendisini tanımaz.
Hazreti Mevlana der ki; “Gayret atını yıldızlara sürdün de, Kendisine meleklerin secde ettiği Âdem Peygamber’i bilmedin. Oldu mu şimdi!” Âdem denildiğinde de uzağa gitme. Âdem sensin sen ey İnsanoğlu!
Ey İnsan!
Sen her şeyi araştırdın, her şeyi bilmeye ve öğrenmeye çalıştın da, en yakınındaki seni, hatta yakınlık dahi söz konusu olmayacak kendini tanımaya çalışmadın.
Derler ya “garip ama gerçek.” Ya da “acı ama gerçek.” “İlginç ancak gerçek”. Ne sayarsanız sayın, hangisini söylerseniz söyleyin, insanın kendisinden habersiz olması, insanın kendisini tanımaması, acı ama gerçek, garip ama gerçek, ilginç ancak gerçek.
İnsanın kendisini tanımaması ve tanımaya çalışmamasını nasıl açıklarız? Sebeplerini nasıl izah ederiz? Bu durum bir ilahiyatçının ya da bir psikoloğun ilgi alanı mıdır, bilinmez. Benim gibi gariban şairin ilgi alanı olmaya devam ediyor, bu durum.
Evet, ben insanın kendisini tanımamasını ve tanımaya çalışmamasını çok garip ve çok ilginç bulmuşumdur her daim.
“Var olmanın dayanılmaz hafifliği” bu durum için söylenmiş bir söz müdür bilinmez, ancak, “ol mahiler ki, derya içerü deryadadır da kendileri, deryadan habersizdirler” sözü dahi bu durumu anlatmakta yeterli olabilir mi? Sanırım bu söz de bu durumu anlatacak bir söz değildir.
“Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler.
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”
Hayalî
Hayalî mahlaslı şair böyle söylemiş. Bu beyti, bu iki mısraı günümüz Türkçesiyle açıklamaya çalışırsak, Hayalî özetle şunları söylüyor: “Dünya’yı yaratan Allah’ın varlığı her yerdedir, ancak çoğu kulları bunları bilmezler. Deryadaki balık da deryadan habersiz olarak yüzüp gitmektedir.”
Evet, İnsanoğlu gerçekte çok acayip bir varlıktır. Deryadaki balığın deryayı bilmemesi normal de, ey İnsan, sen muazzam bir varlıksın, sen eşref'ül mahlûkatsın, yaratılmışların en şereflisi ve en ekmelisin. Kainattaki varlıkların en akıllısı sensin ey İnsan. Sen kendini nasıl bilmezsin? Sen kendini nasıl tanımazsın? Çok garip ve çok acayip bir hal bu.
Şimdi soracaksınız, insanın kendisini tanıması neden mühim?
Hemen cevap vereyim, insan kendisini tanımazsa, Allah’ı da tanıyamaz.
Allah’ı tanımamak kadar, Allah’ı bilmemek kadar bir bedbahtlık olabilir mi bu Dünya’da?
Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) “İnsanlardan Rabbini en iyi tanıyan kimdir?” diye sorulduğunda, “Nefsini (kendisini) en iyi tanıyan kimsedir.” diye cevap vermiştir.
İnsan kendisini tanımıyor, nefsini bilmiyor ve Allah’ı tanımıyor, bilmiyor. Bu ne acı ve ne feci bir durum.
İnsanın kendisini, tanımaması ve tanımaya çalışmaması maalesef, böyle bir acı sonuç meydana getiriyor.
İnsanın kendisini tanımaması, Allah’ı bilmemesi, başka feci ve acı sonuçlara da neden oluyor. İnsan, yanlışa düşüyor O yanlıştan çıkamıyor ve boğulup gidiyor. Halbuki insan, kendisini tanısa ve Allah’ı bilse, bir yanlışa düşse de, bir hata işlese de ve bir günaha bulaşsa da, oradan kurtulabilir.
Çünkü insan kendisini tanısa, aczini ve fakrını anlar.
Biz bir taraftan aciz ve zayıf varlığız. Ancak diğer taraftan da Kainattan daha büyük bir varlığız.
Hazreti Ali (ra) Efendimiz şöyle seslenmektedir: “Ey İnsan! Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir.”
Evet, her insana gerek ki, kendisinin aczini, fakrını ve zayıflığını bilsin, ancak, Dünya’da özel ve önemli bir görev için bulunduğunu da anlasın.
Kendini tanıyan ve nefsinin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu farkeden kişi kurtuluşun ilk basamağındadır. Bu birinci basamağa ayağını atan kişi kurtuluşun diğer basamaklarını da birer birer çıkar ve en sonunda kurtuluşa ulaşır.
İşte biz bir gariban Şair olarak, bu noktadan hareketle bir şiirimizde şöyle sesleniyoruz:
TANI KENDİNİ
Tövbeni bin kez bozsan da yine gel.
Nefsine, şeytana koy artık engel.
Hiç kimse değildir elbet mükemmel.
İnsan, beşer deyip de tanı kendini.
Senden istenen ya sabır, ya şükür.
Bu ikisi arasında yaşa, hayat sür.
Şeytanın ve nefsinin defterini dür.
Tuzak döşer deyip de tanı kendini.
Dünya dediğin bir imtihan meydanı.
Fani bir yer olarak gör bu cihanı.
Hataya her daim hazır gör insanı.
Yanılıp düşer deyip de tanı kendini.
Sakın ha sakın, asla ümitsiz olma.
Pişman olup da saçını, başını yolma.
Mevlana gibi umut taşı, hiç yılma.
Elbet pişer deyip de tanı kendini.
İnsan, beşer deyip de tanı kendini.