Bir deprem öyküsü-3 (Elif gibi onurlu/Vav gibi huzurlu)
O gece Yaşar Bey ve Asuman Hanım’ın aralarında geçen o konuşama, saat 22:00’yi biraz geçtiği saatlerdeydi. O an itibariyle günün bitmesine 2 saatten az bir...
O gece Yaşar Bey ve Asuman Hanım’ın aralarında geçen o konuşama, saat 22:00’yi biraz geçtiği saatlerdeydi. O an itibariyle günün bitmesine 2 saatten az bir süre kalmıştı.
Normalini düşündüğümüzde, koca bir günün, yani 24 saatin 20 saatten fazlası bitmişti. Şurada kalmıştı az bir zaman. Ancak Asuman Hanım ısrarlar “daha gün bitmedi” diyordu. Neydi o sözlerin hikmeti?
Yaşar Bey için o gün oldukça zorlu geçmişti. Telaş, iş yoğunluğu, hastalık ve apartman kapısında Taha ve Bora ile aralarında geçen konuşmalar, hiç aklında yokken “deprem, deprem, deprem” diye kendisine yöneltilen hitaplardan sonra bir de eşinin “daha gün bitmedi” şeklindeki ima dolu sözleri Yaşar Bey'i oldukça gerginleştirmişti.
Yaşar Bey, ses tonunu daha da sertleştirerek: “Bre hanım, yeter, ters ters konuşma. Aynı Taha gibi sen de moralimi bozma.”
Asuman Hanım niye öyle söylemişti acaba? İçine bir şey mi doğmuştu? Dindar, mütedeyyin ve halim selim bir hanımefendiydi Asuman Hanım. Acaba, o sözleri Allah (cc) mı söyletmişti? Halis munis, cana yakın yapısıyla bilinen Asuman Hanım, yine olumlu, yapıcı tavrını sürdürdü. Konuyu Taha’ya getirmişti.
Asuman Hanım:
-Taha hakkında olumsuz düşünme. O genç çok iyi bir genç. Benim gördüğüm kadarıyla, Elif gibi dik ve onurlu yaşıyor. Vav gibi de eğik ve huzurlu yaşıyor. Sanki bir derviş gibi.
Yaşar Bey:
-Şimdi gecenin bu saatinde, yatağın içinde tam uyumaya dalacakken, nerden aklına geliyor bu şekildeki filozof sözlerine benzer bu sözler.
Oldu mu şimdi? Onca telaş ve sıkıntıdan sonra Yaşar Bey’in o geceki gündemine “bir de Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu” sözü girmişti.
Yaşar Bey ses tonunu biraz azaltarak: “Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu” da ne demek Asuman Hanım?” diyebildi.
Asuman Hanım, o soruya hiç cevap vermedi. Sözlerini şöyle sürdürdü: “Keşke benim de Taha gibi bir evladım olsaydı da ona sarılıp da koklasaydım, öylece huzur bulsaydım. Evlat kokusu cennet kokusudur. Bu dünyada nasip olmadı. İnşallah ahirette nasip eylesin Yüce Mevlam.”
Asuman Hanım, uykuya dalmadan önce başka düşüncelere ve hayalini kurduğu başka düşüncelere dalmıştı.
Bir müddet, “keşke benim de Taha gibi bir evladım olsaydı” deyip durdu, Yaşar Bey’in duyacağı kadar hafif bir ses tonuyla.
Yaşar Bey, yine bildik Yaşar Bey idi.
Yaşar Bey: “Keşke benim de Bora gibi bir evladım olsaydı” diye söylendi, bir müddet.
Karı koca birçok şeyde anlaşamadıkları gibi, Taha ve Bora konusunda da anlaşamıyorlardı.
Bazı evlilikler böyledir. Karı koca birçok şeyde farklı düşünse ve anlaşmazlık yaşasalar da “gül gibi geçinip giderler.” İlginç bir durum sanılsa da esasında, bu belki de işin püf noktasıdır. Evliliklerde herkes aynı şeyi düşünse ve hep aynı noktadan baksa belki hayat daha sıkıcı olurdu. Hayata farklı bakmak ve saygı ve sevgi çerçevesinde farklı görüşleri dillendirmek, fikirleri medeni bir şekilde açıklamak ve öylece doğruyu bulmak belki sağlam bir evliğinin temelidir. Yaşar Bey ve Asuman Hanım’ın evlilikleri aynı bu özellikte bir evlilik idi. Belki 50 yıllık evliydiler Yaşar Bey ve Asuman Hanım.
Onca yıldır evliliklerinde o günkü kadar kafası karışmış mıydı Yaşar Bey’in, bilinmez.
“Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu” sözü de Yaşar Bey için o gece kafada yer eden başka bir düşünme vesile olmuştu.
Yaşar Bey, bu sözü söyledikten sonra, asıl kafasına takılan ve eşi Asuman Hanım tarafından söylenmiş o sözü tekrarlayıp durdu, uyuyuncaya kadar: “Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu.” “Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu.” “Elif gibi dik ve onurlu, Vav gibi de eğik ve huzurlu.”
Yaşar Bey ve Asuman Hanım, çocuksuz evliydiler. Evliliklerinde evin neşesi olacak çocuklar onlara nasip olmamıştı.
Çocuklar evin neşesi ve bereketidir. Allah herkese de nasip eylesin. Yaşar Bey ve Asuman Hanım, varlıklı bir aile olsalar da çocukları olmadığı için bir tarafları hep yarım idi. Zengindiler, ancak çocuksuz oldukları için sevinç ve neşeleri tam değildi.
Yaşar Bey ve Asuman Hanım, çocuksuz evlilerdi. Taha da annesiz ve babasız idi. Taha’nın anne ve babası kendisi daha bir bebekken, vefat etmişti. Taha’yı, dedesi ve babaannesi yetiştirmiş ve büyütmüşlerdi. Hem yetim, hem öksüzdü Taha. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) de yetim ve öksüz idi. Taha ahlakta, edepte timsal bir kişilikti. Tüm hayatında tek önder ve tek rehber olarak Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i (asm) örnek almıştı.
Yaşar Bey ve Asuman Hanım, yoğun ve telaşlı geçen bir günün sonlarına doğru, saat 22:30’a doğru, telaşlı geçen bir günün vermiş olduğu yorgunluk altında uykuya dalmışlardı.
Uyumalarından sonra, çok zaman geçmeden, 10 ya da 15 dakika sonra, her ikisi de şiddetli bir sarsıntı ile uyandı.
Aman Allah’ım! O da ne? O nasıl bir sarsılış ve o nasıl bir gürültü idi!
Yer yerinden oynuyordu sanki. Duvarlar sanki birbirine değecek gibi, bir o yana bir bu yana sarsılıyordu. Büyük, şiddetli ve adeta dağları yerinden oynatan bir depremle karşı karşıya oldukları gerçeğiyle Yaşar Bey ve Asuman Hanım, yataklarından korkuyla tir tir titreyerek kalktı...
(Deprem öyküsü devam edecek)…